bugün

entry'ler (1046)

bir şairden bir cümle

iki çay söylemiştik orada biri açık,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

gecenin şiiri

Acı çekmek özgürlükse 
Özgürdük ikimiz de 
O, yuvasız çalıkuşu 
Bense kafeste kanarya 
O, dolaşmış daldan dala 
Savurmuş yüreğini 
Ben bölmüşüm yüreğimi 
Başkaldıran dizelere 
Kavuşmak özgürlükse 
özgürdük ikimiz de 
elleri çığlık çığlık 
yanyana iki dünya 
ikimiz iki dağdan 
iki hırçın su gibi 
akıp gelmiştik 
buluşmuştuk bir kavşakta 
unutmuştuk ayrılığı 
yok saymıştık özlemeyi 
şarkımıza dalmıştık 
mutluluk mavi çocuk 
oynardı bahçemizde 
aramakmış oysa sevmek 
özlemekmiş oysa sevmek 
bulup bulup yitirmekmiş 
düşsel bir oyuncağı 
yalanmış hepsi yalan 
sevmek diye bir şey vardı 
sevmek diye bir şey yokmuş 
Acı çektim günlerce 
Acı çektim susarak 
Şu kısacık konutlukta 
Deprem kargaşasında 
Yaşadım bir kaç bin yıl 
Acılara tutunarak 
Acı çekmek özgürlükse 
Özgürüz ikimizde 
acılardan artakalan 
işte o bakışlarmış 
kuğu diye gözlerimde 
gün batımı bulutlarmış 
yalanmış hepsi yalan 
savrulup gitmek varmış 
ayrı yörüngelerde.

/hasan hüseyin korkmazgil

enver paşa

bab-ı ali baskınının yıl dönümü yaklaşırken yine akla düşmüş şehid-i ala gazi -i namdar baş kumandan.

sen ise sonunu düşünmeden
atını sürüyorsun, derken haydi ileri
sen yiğitler yiğidi enver paşam
ağlatıyorsun ölürken bile dirileri

ruhun uçarken tanrı dağına
kanın damlarken şanlı toprağa
şehit enver, yiğitler yiğidi enver
vardın mı kürşat ile
uçmağa

ittihatçılar ölür, ittihatçılık ölmez.

gecenin şarkısı

ilkay akkaya - adıyaman türküsü.

gecenin şiiri

bu mektup sana değil/ 
konuşma yaşına gelen eşyalara/ demiri dövenin elinden canıma geçen ağrı büyüyor/ sabahları beni dışarı çıkaran acı ağacı/ geceleri beni eve gönderen zaman/ yapmaman gereken şeyler/ kalbimde sürtünüp büyüyen delik/ zaman hızlı ama vakit geçmiyor/ öyle ki bazen yukarıdan attığım öfkeyi aşağıdan toplayabilecek kadar hızlı çarpan bir kalbim var/ okudum/ öfke yavaş yavaş düşüyormuş aşağıya..
                                     

bu mektup sana değil/ 
bakma yaşına gelen eşyalara/ utandığım bir yüzü oluyor bazı eşyaların/ durmadan bir yerimi kurcalıyor yoksulluk/ kalbi kırık bir ok nereyi vurabilirse orası oluyorum bazen/ gövdemi doldurduğum alkolle/ gözlerimi kırmızı kırmızı edip bakıyorum yüksek binalara/ hepimiz dünya soğuktur diyen o nineden olmadık mı/ inin aşağı/ izledim/ öfke yavaş yavaş çıkıyormuş yukarıya.. 

                   
bu mektup sana değil/ 
duyma yaşına gelen eşyalara/ günün öğünlerinden yapılmış bir mutsuzluğa çağırıyorsunuz birbirinizi/ günde kaç kere yanımdan geçiyorum/ aklımdan hem ekmek hem gül geçiyor/ siz yoksunuz/ ayın ortası her pazartesi/

             
bu mektup sana değil/ 
susma yaşına gelen eşyalara/ dünyanın kaç harikası var biri de yutkunmak/ önümü ilikleyip çıktığım dışarılar/ biliyorsunuz bazı fotoğraflarda canı sıkılan bir ağaç gibi bakıyorum dünyaya/ umduğum felaket bu değildi diyorum/ bu dünyada birini sevdik o da öldü diye karşılandığım bir yasta/ göğe bakıyorum/ ben de aferin diyorum tanrıya/
çünkü şöyle savaşlara inandım/ sonuncu dünya savaşında kaç asker intihar etti/ kaç kez yutkundu dünya/ olsam mutlaka yanlış yerde nöbet bekleyen bir asker olacaktım/ kırk gün kırk gece aynı dalgınlıkla/

                                        
bu yüzden bu mektup sabaha karşı yalnız olan bütün eşyalara.

/Seyidhan Kömürcü - eşya

mao zedong

öcü gibi korkuyorlar mao zedong yoldaşımdan.

(bkz: ozan rençber - mao zedong yoldaşım)

kendimi kontrol edemiyorum

" siz de bir gün delirsiniz " sözü ile beni benden alan şarkı.

21 aralık ekinoksu

kuzey yarım kürede en uzun gece süresinin görüleceği tarih. 66 derece 33 dakika güney enlemimde 24 saatlik gündüz süresi görülecek bu tarihten sonra gündüzler kısamaya geceler uzamaya başlayacaktır.

(bkz: atanamayan coğrafya öğretmeni)

ömür hanımla güz konuşmaları

göz açıp kapanıncaya kadar okunan bir şiire bir ömrü özetleyen şükrü erbaş şiiri.

nasıl hissediyorsun

uzun zamandır duymadığım bi soru. nasılsın sorusu hemen hergün soruluyor ama.
tükenmenin eşiğindeyim derdim herhalde sorulsa. yutkunamadığım bir şeyler var boğazımda.

ahmet erhan

"taşlardan bile kokunu sağıyorum şimdi" dizesiyle en sevdiğim şiirlerinden biri.

yağmurlar dinince yüzün başlardı
bir çocuk utanırdı yanaklarından
bir çocuk, gitgide dalgınlaştığından...
seni sevmek bir kitaptı açılıp kapanan
açıldığı oldu da kapandığı olmadı

ancak sonsuz, ancak geniş boyutlu
ancak ufuk çizigleriyle bir düşünüyorum seni
her taşın çevresine bir ayla dolanmış
her yolcu ilk rastladığı handa konaklamış
ve bir daha çıkmamış bir ömür boyu

ateşle suyun öpüştüğü yerdedir yüzün
alkole battığım gecelerde bana süt getiren kadın
donma ve kaynama noktalarını aştık sonunda
bıçağın kemiğe dayandığı yerlere geldik
kanayan bir yerimiz de yok
alışkanlıktan tütün basıyoruz her yanımıza

taşlardan bile kokunu sağıyorum şimdi
sigaraların deldiği sarhoş masa örtüleri
ki her birine bir ırmak gerekir kapanmaları için
gökyüzüne iki nokta açtım gözlerin için
dudakların için iki yaprak kopardım
bize artık karların yağdığı bir yaz günü yaraşır
göçmen kuşların döndüğü bir güz, olsa olsa

ötesi, kendini iki imzayla onaylatan dünya.

gecenin şiiri

evimi bir sokakla aldattım, üstümde
ay var bu gümüş semtinde bir sokağın
üçüncü katıyım, deniz bana bakıyor,
ben artık yalnızca denize karşıyım

üstüme gelme ay hanım, kuzguncuk otelinde
iyilik katına çık, senin konukların ağır,
ben bir anıyı ağırlamakla geçen hayatlardanım

ruhumun bir otelde ilk kalışı bu
aynı, oda, aynı yatak, aynı aynada
birbirimizi ilk görüşümüz, başka veda yok,
üstümdeki yabancıyla uyumalıyım

ruh semtinden kayık açma ay
hanım! sana hazır değilim, senden yanayım
kim taşınsa çıkamıyorum içimdeki evden

kuzguncuk otelinde iyiliğin katı çok
yıldızlar gibi çık çık bitmiyor ay hanım,
sen bu çocuğu bir yerden hatırlıyorsun
ben bu çocuğu bir yerden unutmalıyım.

/haydar ergülen - kuzguncuk oteli.

gecenin şiiri

işte! patlayan parantez, sırayı bozan ölüm
söndürüp ışıklarını karşıdan karşıya geçirmeye yarayan hayat
bilinsin ve süssüz siyah bilinsin istiyorum;
mutlak bir ekip çalışmasıdır
üç el oyuk bir yağış biçimidir ölüm

demişken diyelim ve öyledir;
olmayan davaların işi değildir divana kalmak
ya da aşkın ara sokağında balkondan sarkmak
çünkü çocuk oyuncağıdır harç taşımak
taş toplamak, kuyu kazmak
demişken diyelim ve öyledir;

işte! ben dolaylarında hayatını kaybeden eşim
önce aşk, sonra ara sokağında taş taşıyan şüphe yani
bilinsin ve süssüz siyah bilinsin istiyorum;
yok kimseye –makilerin orda- anlatacağım bir şey

demişken diyelim ve öyledir,
hala şüphe taşıyor her taş
süslü cami avlularında yalın ellere tapıyorum
öldüğünü bilmeyen iplerden
hala süslü siyah mektuplar alıyorum
günlerdir –makilerin ordan- yazıyorum;
sigara ve kahveyi saymazsak evde yalnızım
günlerdir söylüyorum;
sigara ve kahveyi saysak da evde yalnızım

aslında günlerdir çok ileri gittiğim de söyleniyor
ısrarla yüzündeki kışa benzediğim ya da
kış dediğim aynamızın önünde elek
günlerdir hoh taşıyorum
taş topluyorum deliklerine
yani ısrarla kuyuları güldürüyorum kendime

işte! ben dolaylarında hayatını kaybeden hayat
önce aşk, sonra ara sokağında taş taşıyan şüphe yani
bilinsin ve süssüz siyah bilinsin istiyorum;
yok kimseye –makilerin orda- anlatacağım bir şey

* ‘içimdeki şişe kırıldı’; annemin ölümü karşılama cümlesidir

/seyidhan kömürcü.

sözlük yazarlarının yalnızlık tanımları

siz nerede iseniz, başkenti orasıdır.

(bkz: cemal süreya - göçebe)

ibrahim karaca

Ana akım edebiyat yerine daha kıyıda köşede kalmış kıymetleri okumak çok daha keyif veriyor. tabi bunları kendim için söylüyorum.
elbet biliyorum var bu şiirin bir sahibi, gün gelip gözlerine bakarak okuyacağım birileri. ama o kadar kıymetli ki kolay kolay sanmıyorum birilerine söylemeyi bu dizeleri.

Seni böyle seversem asarlar beni
Bir deniz fenerinin söndüğünü görürsün
Evlerine kapanır gemiler
Sis basar bütün limanları
Seni böyle sevdiğimi bilseler
Asarlar beni
Yokluğunu anlatırlar önce bir güzel
Dudaklarım çatlayınca susuzluğuna 
Sabah beş buçukta ipe çekerler
Seni böyle sevdiğimi bilemezler
Bilseler de bilemezler
Ay batar
Gün doğar
Yer oynar yerinden
Duyamazlar.. 

forrest gump

elimde inkilap kitabevi yayınından çıkmış 1994 baskısı bulunan kitap.
çevirisi mehmet harmancı tarafından yapılmış. güzel kitaptır bulabilirseniz okumanması tavsiye olunur.

--spoiler--

deli olmakta, sadece delilerin bildiği bir zevk vardır.

--spoiler--

sivas

senenin ilk karını selamladığım şehir.

Belki balkona kar seyretmeye çıkar diye sevdiğimiz kızlar
Çok dibimiz dolmuştur
Ve çoğu zaman bu kar mevzuu
Kızlara yeterince ilginç gelmemiştir.

sigara içerken hayatı sorgulamak

genelde gece yarısı balkonda yapılan etkinlik.

american horror story hotel

bana göre 4. sezonun temposu çok düşüktü. ilk bölümleri palyaço mevzusu üzerinden gideceğini sanıp biraz kendimi yükseltmiştim ama beklediğim gibi ilerlemedi pek sarmadı beni. bugün 5. sezon ahs- hotel'in ilk bölümünü izledim. geçen sezonun 3-4 bölümde veremediği hazzı ilk bölümde verdi dersem yalan olmaz. ama bu 5. sezonun çok iyi olacağını göstermez elbette 4. sezonun çok kötü olmasını gösterir. genel olarak otel/korku konsepti hoşuma gider ama ileri ki bölümlere de bakmak gerek tabi umarım güzel geçer.

yazılacak kitabın ilk cümlesi

her başlangıç, sonun iştahını kabartır ve sonsuzluk ölümsüzlüğü bile kıskandırır.